Wednesday 4 August 2010

Bu bir saç hikayesidir...


Biz kızlar biraz büyüyelim hemen saçımızla başımızla oynamaya başlarız. Bu durum izin verilse büyümeyi de beklemeden gerçekleştirilir, ancak anne- baba faktörü duruma el atıyor. Aslında doğduğumuzda var olan renk zaten bize uygun olandır ki öyle çıkmıştır. Elbette biraz daha fazla yakışanı çıkar çıkmasına da ama doğalda iyidir ya.

Ama yok olur mu illa bakacağız, bütün renkleri tek tek deneyeceğiz. Ben de denedim. Denemediğim renk yok sanıyorum. Tabii lise çağının verdiği asilik ile ilk renk denemem kırmızı olmuştu. Lisenin ilk karne zamanı saçımın aralarında kırmızı ile bahçe kapısından giriş yapmıştım. Ben memnun, saçlar şaşkın falan.

Günler birbirini kovaladı ve ben de her canlı gibi büyüdüm. Tabii bu arada kırmızılar yok oldu, yeni bir renk meydana geldi. Siyah… Azıcık rock müzik dinliyorsanız kaçınılmaz son siyahtır zaten.

Bu arada lise hayatı da bitmek üzereydi. Her sarı saça sahip olmayan kız gibi ben de bir sarı denemesinde bulundum. Bulunmadan önce köklü araştırma şarttı, sarışın kızların olduğu reklâmlar dikkatimi çekmeye başlamıştı, google’da sarışın ünlüleri arama oranı da benim sayemde artmıştı. E bu kadar çaba, emek ve eziyetten sonra saç sarıya döndü. Kuaför tabiri ile saçım kusturuldu. Kusan saç zamanla açılmaya başladı. Hızını alamadı, platine kadar gitti. O an bu duruma bir durmak gerekir dedim. bu arada iyi- kötü bir sürü yorum oldu. Çok ilginçtir ki saçımı normal haline (kahve- kestanemsi bir renk) çevirince üzülen bir kitle ile karşılaştım. Ama gerçek şu ki esmerler sarışın olmayın, lütfen olmayın, olanı da teşebbüs edeni de durdurun. Kesin saçlarını yakın küllerini de boğazdan atın…

No comments: