Friday 30 July 2010

Her gün yeni bir katliam…


'En İyi Belgesel' dalında Oscar kazanan The Cove (Koy) filmi Japonya’da oldukça ses getirmişti. Sadece Japonya’da değil elbette konuyla ilgili olan pek çok ülkede. Filmde Japonların insanlara en yakın olan canlıları-Yunusları eğlence ve yemek için öldürdüğü, katliam yapıldığı gösteriliyor. Japonlar sadece yunusları değil, orkinosları ve balinaları da rahat bırakmıyor.


Ama sadece hayvanlarla uğraşan ülke Japonya mı ki; Danimarka’nın Faroe Takımadaları’nda da durum pek farklı değil. Faroe’deki gençlerde yetişkin olduklarında balina katliamı yapıyorlar, zevkine!


Bunun dışında Faroe’de her yıl yaklaşık 950 ‘pilot balina’ balıkçılar tarafından avlanıyor. Bu durum hayvan severler tarafından protestolara neden olsa da ekonomi- kültürün önemli parçası olduğunu düşünenlerde var. Ve ne yazık ki bu yıl yine tekrarlandı. Kim bilir kaç yıl daha tekrarlanacak…


Tüm bunları yazdım ben vejetaryen miyim dersek, hayır değilim. Ama zevk içinde hayvan öldürülmesini pek kabullenemem sanıyorum. Büyüdüm haydi hayvan katliamı yapalımın mantığı yok, olamaz, olmamalı da zaten…


E) Hepsi- Hiçbiri- Diğer...


ÖSYM bu sene sınav sistemini değiştirdi, değiştirdi de nasıl bir sistem getirdi ne o anladı ne de sınava girenler. Ben de bizzat sınava giren öğrenciler arasındayım. Bir bölüm yetmedi ikileyelim dedim. Ama ben de bir şey anlamadım. Hadi sistemi anlamamak bir yana hesap kitap sorunları da var. Hayır, yapamıyorsan bu işi, ne işin var orada derler adama. Bu da yetmiyormuş gibi en geç 26 Temmuz’da açıklanacak DGS sonuçları da halen muallâkta. Yok, böyle saçma bir şey. Zaten o da açıklanır yanlış çıkar. ÖSYM başkanı tribe girer, bırakayım o zaman başkanlığı falan diye. İnci sözlüğü ne kadar seviyorum bilmiyorum ama ÖSYM’yi İnci’ye teslim ediyorum…

Küçük kızlar, minik etekler, faydasız diziler.


Küçük Sırlar diye bir dizi başlamış. Ben sadece ilk bölümüne baktım. Pek boş geldi bana. Aman o onun arkasından bir şey yapıyor, öbürü diğerinin vs (bkz: arkadan kuyu kazmaca)… Zengin- fakir- güzel-çirkin vs diye gruplara ayrılmış insanlar...


Tabii bunlar görünen taraf bir de kamera arkası sorunlar vs var. Birincisi senaristler ufak tefek değişiklik yapmışlar ama dizi ‘Gossip Girl’ isimli diziden alıntı ki sanki bizim senaristlerimizin hayal gücü bu kadar sıkışmış. Yani biz bir şey yapamıyor muyuz, keşke biraz kafa yorsak. Bunun dışında bir yandan da yapımcılar kısa eteklerle, ahlak kurallarıyla uğraşıyor.


Yine senelere değinerek geçmek isterim J… Annemlerin zamanında… (Annemle aramda sadece 19 yaş var. Yani 19 senede neler değişmiş.) Kimse kimsenin etek boyuna karışmazmış. Şimdi herkes ahlak polisi oldu. Yani ne oldu da biz namusu etek boyunda arar olduk. Uzun etek giyildiğinde de çok şey yapılır kimse endişelenmesin. Merakı olan da Mecidiköy’de Cevahir isimli alışveriş merkezinin dışardan otoparkına doğru yürüsün. Ağaçların kenarlarında yiyişenler kediler değil, uzun etekliler. Nereden nereye geldim, konumu da pek bir dağıttım.


Aslında senaryo sıkıntımızı anlatmak isterken iş eteklerimize kadar gitti. Sanırım pek bağlanacak tarafı kalmadı yazının o yüzden ana mesajı verip sonlandırayım madem. Daha faydalı diziler, daha çok emek, daha çok hayal gücü diyorum. Bir de boka sarmasın diziler diyorum, farzı misal; Kavak Yelleri, Yaprak Dökümü…


Ben pilot olacağım!


Her yazıda senelerle konuşuyorum ama bu kaç senedir süren bir durum bilmiyorum. Son günlerde gözüme bir haber çarptı. Çarpalı baya oldu da etkisini yeni mi görüyorum ne. Sina Büyüka şarkıcı olmuşşş. (Şarkıcılık dışında severim de... )Önce bir şarkısına, sözlerine bakmak lazım tabii…

oo-oo oyuncak adam-imiş..

Bana çok mantıklı gelmeyen bu sözler ve tarz; daha çok kız grubunda şarkı söyleyen ilkokul çağına hitap eden bir durumu yansıtıyor sanki. Bir insan ciddi ciddi iyi bir biçimde mesleğini yürütürken ve piyasa (müzik adına) aynılarıyla doluyken neden şarkıcı olmak ister ki…

Ama olsun biz de mankenden, spikerden, doktordan falan şarkıcı olabiliyor. Birkaç dizide oynadıysan magazin programı da sunabiliyorsun ya da herhangi bir program. A bir de yönetmenlik var ki parası olan yönetmen oluyor bu ne ya diyecek tarzda da olsa hâl böyle.

Aslında mantığını, sözlerini tartışacak çok şarkı var hatta o her yerde çalan şarkıların birçoğu saçma, basit 2–3 kelimenin tekrarlanmasından oluşuyor. Ama nedense en çok ‘Oyuncak Adam’ gözüme çarptı. Nedeni de basit ne alaka ya bu kız NTV Spor’da değil miydi? Hani öyle bir girişimi de yoktu diyor insan kendi kendine. En azından ben böyle dedim. Gereksiz bir eylem, ne eğitimi aldıysan o ol arkadaşım. Bırakında herkes işini yapsın. Bilen, anlayan, hakkını veren herkes…


Thursday 29 July 2010

Eski sevgili klişesi


Kadın dergileri çıkmaya başladıktan sonra var olan en klişe konu eski, yeni her tür sevgili ile ilgili yazılmış yazılar sanırım. Gerçi ben kadın dergileri mantığını da pek anlamam ya neyse. Eski sevgiliniz sizi terk ettiyse şunları yapın, bunlardan uzak durun! Onu 3 günde etkilemenin yolları nedir? Yok, efendim arkadaşınız mı o mu’ya kadar giden bir saçmalık söz konusu.

Bu konu klişe, bu konunun klişe olduğunu söylemekte artık klişe ama eski bir arkadaşınız henüz siz gençken ve belki derken evlendiyse hani bunu da yazmak mı gerekir acaba sorusu uyandırıyor içinizde ve Word belgesi açmanıza neden oluyor.

Neyse verilecek tavsiye belli uyu, uyu, yat, uyu taa ki normale dönene kadar. Zaten normalsen pek bir etki yok ise kurtuluş daha kolay. Zaman her şeyin ilacımıdır bilmem ama denemekte fayda var. En azından kaybedeceğin bir şey olmaz…